TANPINAR'IN İZİNDE BEŞ ŞEHİR, ALBERTO MANGUEL


"Hayal edilen ve daha sonra da doğru olarak anlatılanın şimdi Tarih olduğu söyleniyor.... Hikâye anlatıcıları geçmişi kelimelere döker, bir ülkeye ve bir şehre ve bir halka, bizim kimlikleri olarak kabul ettiğimiz maskeler verir, ta ki yeni bir hikâye anlatıcıları kuşağı maskeleri çekip çıkartarak onların yerine başkalarını koyana ve tanıma ve onaylama çevrimi yeniden başlayana kadar..."

Alberto Manguel'in "Tanpınar'ın İzinde Beş Şehir" denemesi, yukarda okuduğunuz kitaptan alıntıladığım bu cümlenin bir bağlamda özeti niteliğinde bir deneyimi ve anlatımıdır bana göre.  Yazarın, böyle bir seyahate girişmesi; Tanpınar'ın gözleri bu Beş Şehir'e nasıl bakmış, neler görmüş, nasıl hissettirmiş de kitabını yazmış, diyerek ivme kazanmış olsa da kesinlikle bire bir bir iz sürme, izin üzerinden tekrar geçme ve yenisini bırakma isteği değildir. Ki kitabın künyesinde belirtilen özgün adının "Five Cities in Turkey" olarak geçtiğini gözden kaçırsanız dahi, yazarın kendisi "Giriş Niyetine Bir Özür" başlıklı önsöz niteliğindeki yazısında bunu açıkça dile getirmektedir. Dolayısı ile Tanpınar üzerinden Manguel'i çözmeyi ve/veya Manguel üzerinden bir Tanpınar okuması bekliyorsanız yanılırsınız. Çünkü; ne zaman aynıdır ne de bakan göz, ne hisseden yürek ne aidiyet duygusu. Manguel'i şehirleri içine çekip anlamaya çalışan gezgin bir seyyah olarak adlandırabilirsiniz bu kitapta. Oysa Tanpınar bu şehirlerde yaşamıştır, anıları vardır. Bu ülkenin, bu toprağın insanıdır. Kitabın yazarı ise tamamen dışardan bir gözdür. "Huzur" ve "Saatleri Ayarlama Enstütüsü" gibi okuduğu iki başyapıttan etkilenmiş, Beş Şehri okumlamış ve Tanpınar gibi bir dehanın önderliğinde kendi izini merak eden bir seyyahın gözlemleri sonucunda yazıya aktardıklarını okursunuz.
Hani hep deriz ya şehir de insan gibidir. İnsan yaşadığı şehre dönüşür zamanla, ya da şehir; kalbinde ve kıyısında taşıdığı insanın kendisi oluverir. Manguel "şehirler mecazi kimlikler edinirler" der Ankara'yı anlattığı ilk bölümde. "Oyunbaz ve çocuk gibi olan şehirler vardır" der. Örnekler verir; Sidney Salzburg, San Francisco. Babalık hissi yaratanlar; Hamburg, Torino, Madrid ya da annelik hissi yaratanlar; Venedik, Lima Krakow. Kimileri ise, der; aşina hiç bir imaj uyandırmazlar. Taipei, Los Angeles, Tokyo gibi.  Ankara ise yazara göre; baba gibi bir şehirdir. Başkent olmaya zorlanan diğer şehirler gibi,  karakterini verenin politika olması bunun temel sebebini oluşturur Manguel'e göre. Ve; "Tanpınar da, tabir caizse, yaradılışında oradaydı" diye de ekler. Yani Tanpınar bu ülkenin insanı olarak şehrin başkent olma sürecine bir anlamda tanıklık etmiştir. Manguel ise yıllar sonra, Ankara'yı ve diğer dört şehri yukarda da dediğim gibi tamamen kendi gözü ve kalp atışı ile arşınlar, gözlemlerini yapar, duygusunu sakınmadan ortaya koyar. Ankara ona "birbirine rengârenk ipliklerin karmaşık sonsuzluğu ile bağlanmış olan bir çağlar ve tarzlar düğümü... bilmecelerle dolu bir şehir" duygusunu yaşatırken diğer yanda da başkenti kendi babasına daha uygun bir şehir olarak tanımlar. Babası nereden çıktı şimdi, derseniz, cevabı Manguel'in -kendini kısmi bir aidiyet duygusu ile-, belki diğerlerinden bir nebze daha bağlı hissettiği şehir diyebileceğimiz İstanbul'u anlattığı satırlarda bulursunuz. Dedesi de bu şehirden geçmiş, büyülenmiş belki de bu şehirde kalabilecekken yol onu kendine çekmiş ve çok başka bir kıtaya ve hayata yol almıştır.
Tanpınar da, Manguel de benim gözümde farklı anlamlarda iki önemli dehadır. Dolayısıyla burada yazdıklarım onları tanımayı isteyecek gözlere sadece 'hiç'tir. Burada yapmaya çalıştığım; bu yazıyı okuyacak olanlara başta bu kitap ve bu kitaptan sonraki okumaları için basit bir tanıtım yazısından öteye geçemeyecek kadar basit bir yazma deneyimidir.
'Hiç' demişken, bu kitapta iki kez karşılaşırsınız 'hiç'in kendisi ile. Bu şehirlerden biri, tarih boyunca hep bir değişime maruz kalmış ancak mistik kimliğinden hiç bir şey kaybetmemiş olan İstanbul ve bir diğeri ise benim burada 'İkonyum' -ki tam Yunanca karşılığını vermek gerekirse 'İkonion- demeyi daha çok benimseyeceğim ve kitapta bu ismin nereden geldiğinin efsanesinin de anlatıldığı Konya'dır.
Peki 'hiç'in bu iki şehir anlatımında yer alması tesadüf müdür? Sanmıyorum. Dedesi ile ilgili İstanbul bölümünü okuduktan ve kendisine bir röportajda 'imkan olsa hangisinde yaşamak isterdiniz' sualine verdiği yanıtın Konya olması sebebiyle sanmıyorum. Ve bu bağlamda kendi olası uzamını yarattığını ve "İnsan gittiği her yere beklentilerini de götürür" cümlesinin karşılığını görebildiğim için -tamamen kendimce belki- ne kadar tesadüf olabilirse o kadardır, demeyi uygun görüyorum.
"Biz evrenin bilincindeyken ya da bilincinde olduğumuzu düşünürken, evren varlığımızı umursamaz bile ve bizim sevgili zaman, uzam, rüya ve uyanıklık halleri öğretilerimiz, evrensel anlamda bir hiçtir... 'olmak algılanmaktır'... olmak dokunulmak, işitilmek, koklanmak, konuşulmaktır. Çok gerçek anlamda her birimiz başkalarının ellerindeyiz." (İstanbul bölümünde, sayfa: 47)
Bu kitapta en göze çarpan ve Tanpınar'ın izinin hissedilip anlaşılabileceği en önemli olgu 'ikililik' duygusudur bana göre. Tüm şehirler bu ikililik hissi içinde anlatılmıştır. Tarihin dokusunu parmak uçlarınızda hissederken, yazarı ilk defa bu kitapla tanıyacak dikkatli okuyucu Manguel'in kaleminde çok daha derin bir birikimin ve usta bir kalemin satır aralarında gizli varlığının ayırdına varabilir. Bu kitapta bir seyyah olarak tanıştığınız Manguel'in çok daha başka dünyaların, yazarların, yeni okumaların ve araştırma isteğinin de kapılarını açmanızı sağladığını göreceksiniz. Kitapta, Bursa'nın yeşiline ve ondan çok daha derin anlamlarına doğru yol alırken, Erzurum'un Aşkale kasabasında soluklanıp tarihin tarifsiz acılarından birini hafızanızda canlandırma imkanı bulacaksınız.
Adam: "Bir sonraki tren kaçta?"
Biletçi: "Bilet mi istiyorsun?"
Adam: "Hayır trenin geçişini seyretmek istiyorum."

Eğer bu yazının sonuna geldiyseniz ve Tanpınar'ın izinde bu beş kente dışardan bir gözün aktardıklarıyla seyrine ben de dalayım diyorsanız, bu kitabın sonrasında size naçizane birkaç önerim olacak sevgili okuyucu;
Alberto Manguel'in YKY'dan çıkan tüm kitaplarını hem yazarın ustalığını ve birikimini görmeniz hem de yukarıda bahsettiğim yeni ufuklar ve yeni okuma deneyimleri için yeni kapılara anahtar olmaları bağlamında öneririm. Ancak kendimin favorisinin tartışmasız "Kelimeler Şehri" olduğunun da altını çizmek isterim.
Ve ek olarak; IAN Edebiyat Dergisi'nin Nisan 2016 sayısında yer alan ve Alberto Manguel'in Bursa ayağına da tanıklık etmiş Gökhan Yavuz Demir'in "Tanpınar oyunları: Yerli ve millî Tanpınar'a karşı Manguel'in Tanpınar'ı yazısını (sayfa 82) okumanızı öneririm.

(Bu yazı neokuyorum.org internet sitesinde Nisan 2016'da yayınlanmıştır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.)

O.../


Tanpınar'ın İzinde Beş Şehir
Alberto Manguel
Türkçe'ye çeviren: Sevin Okyay - Kutlukhan Kutlu
Yapı Kredi Yayınları, 2016
103 sayfa







Yorumlar

Popüler Yayınlar