İLKBAHAR SENFONİSİ, YANNİS RİTSOS!
Yüzyılın tarihini şiir yolu
ile okumak isterseniz, rahatlıkla söyleyebilirim ki Ritsos’un şiirleri bunun
için idealdir. Hem yaşadığı dönemin tarihini, hem de bir anlamda kendi
biyografisini şiir yoluyla sunar bize. Şiirlerinin yanı sıra, dokuz düz yazı/öykü,
4 adet de tiyatro eseri kaleme almıştır. Ayrıca, sayısız çevirisi, kolektif ve
bireysel çalışması bulunmaktadır. Şiir ve genel anlamda yazı kendisini besleyen
en değerli kaynaktır. En önemlisi Ritsos bu kaynağı kendine saklamamış, paylaşıp, bölüşmeyi de her zaman bilmiştir. Ergenliğinde tanışıp güvendiği ve
benliğini borçlu olduğu şiir onu en iyi tanıma ve tanımlama yoludur.
1937-1943 : Şiirde lirik
patlamanın yaşandığı dönemdir. Modern bir lirizm ve serbest vezinle, cisimleri
ete kemiğe büründürüp sürreal, yoğun duygu ve düşünce silsilesi oluşturuyor
şair. Öfkeli bir hayal gücünün basit öğelerle sakinleşme hali diyebiliriz.
Şair ilk olarak 1937’de,
kendisini derinden sarsan, kız kardeşi Loula’nın ruhsal rahatsızlığından dolayı
kliniğe yatırılması ile birlikte “Kız kardeşimin şarkısı” adlı şiiri yazar.
(Şairin babasının da 1932’den beri aynı klinikte tedavi görmekte olduğunun da altını
çizelim).
İlkbahar Senfonisi (1937-1938),
böyle bir dönemde, yaraların kabuk bağlaması, kapanması arzusunu temsil eder.
Ve bu kabuk aşkın ruhta yarattığı gel-git’lerin, bocalamanın, gerginlik ve
yükselişi ile sunulur. İlk aşk mucizesinin göz kamaştıran hali ile anlatılır.
Aşk kavramının her ne kadar yaralayıcı yönleri olsa da doğasından gelen mucize,
bir ve bütün olma hali, arzu ve sevilene
ulaşma isteği daima yazma gücü verir.
Çevirmenin notu: “İlkbahar
Senfonisi”ni oluşturan bölümler, Türkçe’ye, Hrisa Prokopaki’nin seçkilerinden
oluşan “Yannis Ritsos Antolojisi’nden çevrilmiştir. Kedros Yayınları 2000.
İLKBAHAR SENFONİSİ
BÖLÜMLER
. I .
Bırakacağım
beyaz karlı zirveyi,
ki ısıtıyordu çıplak bir
gülümsemeyle
uçsuz bucaksız tecridimi.
Silkeleyeceğim omuzlarımdan
yıldızların altın külünü,
serçeler
karı silkelerken
kanatlarından.
Öyle alçak gönüllü insancıl
el değmemiş
öyle sevinçli ve masum,
geçeceğim
dokunuşlarının altında
çiçeklenmiş akasyaların,
ve gagalayacağım
baharın yoğun ışığının
vurduğu camı.
Sevimli çocuk olacağım,
olaylara
ve kendine gülümseyen,
tereddütsüz ve korumasız.
Hiç tanımamış gibi
solgun alınlarını
kış gün batımlarının,
boş evlerin lambalarını
ve yoldan geçen yalnızları,
ay ışığının altında
Ağustos’un.
Bir çocuk.
. III .
Bak sevgili
nasıl da sana bakıyor
üzgün ellerim.
İki yetim çocuk gibiler
gecenin içinde ağlayan
ekmeksiz
ve titreyerek uyudular
karın üzerinde.
Üşüyor yine de bir şey talep
etmiyorlar.
Tutuyorlar
sessiz bir çiçeği
oynuyorlar sevecen ve
beceriksiz
çatlak yollarda.
Sevgili
bak nasıl tereddüt ediyor
geceye dönmüş ellerim.
Nasıl açılabilir ki
bu ışığın kapısı?
Ben ki gölgesini dahi
tanımadım tek bir parıltının.
Soğukta dışarda duruyorum korkakça
ve büyük pencerelere
bakıyorum
ışıklı çark
ve kristallere
ve hep hareketlenmeli artık
gitmeli diyorum
tanıdık geceye
ve hep geleyim diyorum
ve hep duruyorum
senin kapının hemen önünde.
Davet etme daha.
Uzatalım
bu fazlasıyla hakkı ödenmiş
bulanık saatleri,
bu iki evrenin
karşılaşma anını,
iki derin sesin birbirini
gümüş bir yay üzerinde
dengeleyişini,
ve gece çiçeğinde
sıçrayıp, bocalamasını
bir çiğ tanesinin.
Burada kalacak
oraya düşecek.
Sevgili
bizim için ne tasarlanıyor
olabilir
tanrıların bakışlarında?
bu yoğun ışığın ardında.
. XVIII .
İndiriyorum kirpiklerimi
sakin gecenin altında
ve parmaklarının
bedenim üzerinde gezindiği
her bir noktada
on binlerce yıldızın
şakımasını duyumsuyorum.
Ben
hasat mevsiminin
yıldızlı gökyüzüyüm.
Öyle derin ve güzel
Öyle büyük oldum ki
aşkından
sunmuyorsun artık kendini
kucaklamak için beni.
Sevgili
gel bölüşelim
bana getirdiğin hediyeleri.
Bak işte eğiliyor orman
çiçek ve yaprakların ağırlığından.
Atina, Parnithas Sanatoryumu,
1937-1938
Yorumlar
Yorum Gönder