TUZ GİBİ...
Hani ses etmek bile gelmez ya bazen insanın içinden; öyle bir hafta, öyle bir gün bu gün! Sonra, çeyrek de olsa bir kıpırtı; umut işte bizdeki de!
Aslında başka bir yazı girecektim bugün blog'a. Yeni yılın ilk günü, 1 Ocak'da yazmaya başladığım yine iç sesimin rutin bir sayıklama yazısı belki de. 8 Ocak!
Hayatımda 8'ler var benim. Önemli 8'ler. Bunlardan biri düştü aklıma önce. Güzel bir 8, en azından benim için, hiç anlamını yitirmeyecek bir 8. Sonra oldukça hüzünlü bir 8'e çarptı kalbim;
8 Ocak 2009...
O tarihten bir kaç gün kadar önceki son ziyaretimde; Elimi eline almış, yumru yaptığı kendi parmaklarını açıp bir şey bırakır gibi avucuma koymuş, şöyle demişti;
"Hakkımı bırakıyorum avucuna! Yaşamı, sevinci, güzeli! Ne varsa; tuz gibi!"
Ve elleri ile yine kapatmıştı parmaklarımı kendi avucumun içinde.
Anneannemle büyüdüm ben. Çok uzun yıllar birlikte yaşadık ikimiz. Çok fazla şey öğrendim ondan. Çok fazla. Hani diyorum ya arada; bazı şeylerin ayırdına geç varıyor insan. Zamanı geldiğinde bazen, zamandan uzak düştüğünde nitekim, ya da kaybettiğinde çoğu kez...
8 Ocak 2009 da, tıpkı bugünkü gibi kar vardı İstanbul'da. Bilemedim, sezemedim, yetişemedim, geç kaldım anneanneme... Oysa o bilmişti! Konuşmuş, gün için bile anlaşmıştı belki de çok sevdiği Tanrı'sı ile ve avucuma bırakıvermişti işte değerli bildiği her şeyi bir kaç gün önce. Tuz gibi!
Ellerin de hafızası var. Unutmuyorlar! Belki bu yüzden eller, kelimeler kadar önemli benim için... Bir düşün, hayalin, sevmenin, umudun ve en önemlisi sabrın tasviri!
Siz hiç bir şeye geç kalmayın benim gibi!
O.../
Yorumlar
Yorum Gönder