"İNSANLAR VE KUŞLAR, SULAR VE TAŞLAR"... KAZANTZAKİS; BİR ÇİLECİ'NİN ÇİLESİ!
-Σκάψε! Τι βλέπεις;
-Ανθρώπους και πουλιά, νερά και πέτρες!
-Σκάψε ακόμα! Τι βλέπεις;
-Ιδέες κι ονείρατα, αστραπές και φαντάσματα.
-Σκάψε ακόμα! Τι βλέπεις;
-Δε βλέπω τίποτα! Νύχτα βουβή, πηχτή σα θάνατος. Θα 'ναι ο θάνατος.
-Σκάψε ακόμα!
-Αχ! Δεν μπορώ να διαπεράσω το σκοτεινό μεσότοιχο! Φωνές γρικώ και κλάματα, φτερά γρικώ στον άλλον όχτο!
-Μην κλαις! Μην κλαις! Δεν είναι στον άλλον όχτο! Οι φωνές, τα κλάματα και τα φτερά είναι η καρδιά σου!
-Ανθρώπους και πουλιά, νερά και πέτρες!
-Σκάψε ακόμα! Τι βλέπεις;
-Ιδέες κι ονείρατα, αστραπές και φαντάσματα.
-Σκάψε ακόμα! Τι βλέπεις;
-Δε βλέπω τίποτα! Νύχτα βουβή, πηχτή σα θάνατος. Θα 'ναι ο θάνατος.
-Σκάψε ακόμα!
-Αχ! Δεν μπορώ να διαπεράσω το σκοτεινό μεσότοιχο! Φωνές γρικώ και κλάματα, φτερά γρικώ στον άλλον όχτο!
-Μην κλαις! Μην κλαις! Δεν είναι στον άλλον όχτο! Οι φωνές, τα κλάματα και τα φτερά είναι η καρδιά σου!
35. Πέρα από το νου, στον ιερό γκρεμό της καρδιάς, ακροποδίζω τρέμοντας. Το ένα μου πόδι αδράχνεται από το σίγουρο χώμα, το άλλο ψάχνει στα σκοτεινά απάνω από την άβυσσο.
36. Ψυχανεμίζουμαι πίσω απ' όλα τούτα τα φαινόμενα μια μαχόμενη ουσία. Θέλω να σμίξω μαζί της.
37. Ψυχανεμίζουμαι πως κι η μαχόμενη ουσία πολεμάει πίσω από τα φαινόμενα να σμίξει με την καρδιά μου. Μα το σώμα στέκεται ανάμεσα και μας χωρίζει. Ο νους στέκεται ανάμεσα και μας χωρίζει.
38. Ποιό είναι το χρέος μου; Να συντρίψω το σώμα, να χυθώ να σμίξω με τον Αόρατο. Να σωπάσει ο νους, ν' ακούσω τον Αόρατο να φωνάζει.
39. Περπατώ στ' αφρόχειλα της άβυσσος και τρέμω. Δυο φωνές μέσα μου παλεύουν.
40. O νους:"Γιατί να χανόμαστε κυνηγώντας το αδύνατο; Μέσα στον ιερό περίβολο των πέντε αιστήσεων χρέος μας ν' αναγνωρίσουμε τα σύνορα του ανθρώπου".
41. Μα μια άλλη μέσα μου φωνή, ας την πούμε έχτη δύναμη, ως την πούμε καρδιά, αντιστέκεται και φωνάζει:"Όχι! Όχι! Ποτέ μην αναγνωρίσεις τα σύνορα του ανθρώπου! Να σπας τα σύνορα! Ν' αρνιέσαι ό,τι θωρούν τα μάτια σου! Να πεθαίνεις και να λες: Θάνατος δεν υπάρχει"!
41. Μα μια άλλη μέσα μου φωνή, ας την πούμε έχτη δύναμη, ως την πούμε καρδιά, αντιστέκεται και φωνάζει:"Όχι! Όχι! Ποτέ μην αναγνωρίσεις τα σύνορα του ανθρώπου! Να σπας τα σύνορα! Ν' αρνιέσαι ό,τι θωρούν τα μάτια σου! Να πεθαίνεις και να λες: Θάνατος δεν υπάρχει"!
34. Bir buyruk ki içimde:
-Kazsana! Nedir gördüğün?
-İnsanlar ve kuşlar, sular ve taşlar!
-Daha da kaz! Nedir gördüğün?
-Düşünüler ve düşlemler, yalabıklar ve hortlaklar.
-Daha da kaz! Nedir gördüğün?
-Hiçbir şey görmüyorum! Dilsiz gece, yoğun ölüm gibi. Ölüm olmalı.
-Daha da kaz!
-Of! Delip geçemiyorum karanlık araduvarı. Sesler işitiyorum ve ağlayışlar, kanat çırpmaları işitiyorum öte kıyıdan!
-Ağlama! Ağlama! Öte kıyıda değil! Sesler, ağlayışlar ve çırpınışlar kendi yüreğinde.
35. Usun ötesinde, yüreğin kutsal uçurumunda ayakuçlarımda titreyerek ilerlemekteyim. Bir ayağım ele geçirilmiş tekin topraklarda, öteki ise dipsiz kuyunun üzerinde, karanlıklar içerisinde arayışta.
36. Sezinlemekteyim bütün bu görüngülerin arkasında çarpışan bir özü. Ona kavuşmayı istiyorum.
37. Sezinlemekteyim ki bu çarpışan öz görüngülerin ardında yüreğimle kavuşmak için savaşmakta. Ama beden dikilmekte ve bizi ayırmaktadır. Us arada dikilmekte ve bizi ayırmaktadır.
38. Ödevim nedir? Ezip bedenimi dökülerek Görünmez Olan’a kavuşmak. Sussun ki usum, Görünmez Olan’ın bana haykırdığını duyayım.
39. Dipsiz kuyunun köpürmüş dudakuçlarında yürüyor ve titriyorum. İki ses içimde güreştutuyor.
40. Us: “Ne diye yitip gidiyoruz olanaksız olanın ardına düşerek? Beş duyunun kutsal kuşatması içerisinde insanın sınırlarını tanımaktır ödevimiz.”
41. Ama içimdeki öteki bir ses de, adına altıncı güç diyelim, yürek diyelim, karşı durup haykırıyor: “Hayır! Hayır! Hayır! Hiçbir zaman tanıma insanın sınırlarını! Sınırları yık! Her ne görüyorsa gözlerin yadsı! Ölsen bile de ki: Yoktur ölüm!”
Ασκητικη (Çileci), Nikos Kazantzakis
****************
O yolculukta sınır olmadığını bilir Kazantzakis. ‘Vardım’ dediğin anda, ‘bitti’ diyerek dokunup-sobelediğin duvarın aslında önüne açılan yeni bir kapı olacağını ve mutlaka; peki o duvarın ardında ne var? diyerek ötesine bakmak için bir kapı aralığı oyacağını, içinden geçeceğini ve yeniden yeni bir yola koyulacağını bilir.
Aklımızın sorguladığını, yüreğimizin cesareti ile keşfe çıkarız. Yüreğimizin cesaretini ise beden gücümüzle tamamlarız. İnsanın, hayat yolculuğuna başladığı noktadan bitiş yolculuğuna kadar süregelen tüm eslerin, yukarı veya aşağı yürünen yokuşların ve ‘varsa şayet’ varış noktasının, şiirsel bir o kadar yalın fakat derin anlatımı –tüm eserlerinde olduğu gibi bu yazının giriş bölümünde yer verdiğim Ασκητικη (Çileci) kitabının da ilk satırlarında yine yerini bulur.
1. “Kapkaranlık dipsiz bir kuyudan gelmekte, kapkaranlık dipsiz bir kuyuda sona ermekte; aradaki aydınlık uzaklığa ise Yaşam demekteyiz.
2. Doğar doğmaz geri dönüş de başlar; eşzamanlı olarak döngü de devinime geçer; her an ölmekteyizdir. Bu nedenledir ki, pek çok kişi buyurmuştur: “Yaşamın amacı ölümdür.”
3. Ama doğar doğmaz yaratma, bir araya koyum, özdeği yaşam kılma çabası da başlar; her an doğmaktayızdır. Bu nedenledir ki pek çokları buyurmuştur: “Gündelik yaşamın amacı ölümsüzlüktür.”
1. “Kapkaranlık dipsiz bir kuyudan gelmekte, kapkaranlık dipsiz bir kuyuda sona ermekte; aradaki aydınlık uzaklığa ise Yaşam demekteyiz.
2. Doğar doğmaz geri dönüş de başlar; eşzamanlı olarak döngü de devinime geçer; her an ölmekteyizdir. Bu nedenledir ki, pek çok kişi buyurmuştur: “Yaşamın amacı ölümdür.”
3. Ama doğar doğmaz yaratma, bir araya koyum, özdeği yaşam kılma çabası da başlar; her an doğmaktayızdır. Bu nedenledir ki pek çokları buyurmuştur: “Gündelik yaşamın amacı ölümsüzlüktür.”
Aradaki “aydınlık uzaklık”ta da insana düşen vazgeçmeden kendini aramak, yüzleşmek, sevgiyi yoğurmak ve herkesin bir diğerinden farklı olan amaç ve yolunu bulmaya çalışmasıdır. Hepimizin kendi içine açılan bir penceresi vardır ve o pencerenin anahtarı insanın sadece kendi içindedir çünkü. Zihin, yürek ve beden üçlüsü Kazantzakis’te hem ayrı ayrı hem birbiri ile ilintili olarak bütünü tamamlayan ayrı-ve-birlikte parça(lar) şeklinde irdelenir.
Hukuk fakültesini birincilikle bitirdiği son yılında, mezun olurken Paris’te kaleme aldığı bir mektubunda şöyle yazar Kazantzakis:
“O güne kadar üç ilkel güdüm vardı; Korku, korkuyu yenmek için verdiğim savaş ve özgürlük için duyduğum büyük özlem.”
Kazantzakis’in tüm hayatına ve yazınına yansıyan felsefesini bir ‘tırmanış’ olarak -bu tırmanışı kişileştirirsek, her eserinde baş kahramandır bana göre- kabul edebiliriz. Ki bunun yine bizim keşfettiğimiz bir olgu olmaktan çok bizzat kendi kelimelerinde hayat bulan gerçek olduğunu görürüz.
“Yüreğimi açarsan, yalçın bir dağ, ve o dağa, tek başına tırmanan bir insan bulursun.”
Kazantzakis’in Türkiye’de en iyi bilinen romanlarının başında Zorba gelse de, Günaha Son Çağrı, Yeniden Çarmıha Gerilen İsa, Kaptan Mihalis, Kardeş Kavgası, El Greco’ya Mektuplar ve diğerleri, kahramanların kitaplar arası birbirleri ile örtüştüğü fikir ve yol haritalarıdır aslında çünkü hepsi yazarın arayışının bir durağını oluşturan ‘tırmanış kahramanlarıdır’ adeta. Ασκητικη (Çileci); yazarın roman olmayan yaşam felsefesinin aktarımıdır. Odysseia; Homeros’un bıraktığı yerden yazarın kendi Odysseia’sını bulmak üzere çıktığı yolun adıdır.
Giritli olmanın, Akdenizli olmanın, Yunan olmanın hatta Dünya olmanın karşılığıdır. Beden-zihin ve ruhunun, bu üç farklı özün ayrı ve bir aradaki spiral döngüsünün, gökteki (inanç) ve yerdeki (insan) karşılığını kendi bütünselliğinin derin kuyusunda arayan ve bunu en iyi anlatan, aktaran ve böylece bizim de kendimize -istersek- ayna tutmamızı sağlayan yazarlardan biridir.
Ve ola ki aynı yahut benzer “ilkel korkulara” kapılırsak kelimeleri vasıtasıyla yine şunu öğütler bize Nikos Kazantzakis:
“Ölüme karşı zafer kazanılamayacağını biliyorum. Fakat insanın değeri zafer değildir; Zafer için verilen mücadeledir.”
***********
Eklemek istediğim iki nokta daha var izninizle Roman Kahramanları:
Hazırladığımız dosya birbirinden özel, farklı, yazarı ve eserlerini her boyutu ile inceleyen makalelerden oluşuyor. Bu bağlamda Damla Demirözü, Gökhan Yavuz Demir, Armağan Ekici, Yannis Gigourtsis, Hülya Soyşekerci, Ümit Aykut Aktaş, Pınar K. Üretmen, Pınar Özdemir, Melek Ekim Yıldız, Özge Lena, Güzin Tekeş, İbrahim Dizman’a çok teşekkür etmek istiyorum.Dosya’yı incelediğinizde yazardan yer yer ‘Kazancakis’, yer yer de ‘Kazantzakis’ olarak bahsedildiğini göreceksiniz. Başta dosyayı edite ederken bunu değiştirmem gerektiğini, Türkçede kabul gören şekliyle ‘Kazancakis’ olarak düzeltmem gerektiğini düşündüm. Kendi sunuş yazım dahil! Sonra bana ters düşen bir şeyi hele ki ‘kendi içine yürü, arayışı ve nedeni sorgula’ diyen bir yazarın dosyasında yapmayı uygun bulmadım.
Yunan alfabesinde bilindiği gibi ‘C’ harfi yoktur. Bu ses ‘T’ ve ‘Z’ harflerinin yan yana gelmesi ile sağlanır. Ki elde ettikleri ses de yine Türkçedeki gibi sert bir ‘C’ değildir. O yüzden dünya edebiyatına da geçtiği şekliyle –ince ‘C’- kullanımının önünü kapatmamanın daha doğru olacağını düşündüm.
Her iki şekliyle -yazarların tercihleri doğrultusunda- kullanımda sakınca görmememdeki ikinci sebep ise aslında bunun bir kural olmadığını fark etmem. Çünkü yazım ve ses dil kuralı gibi bir şey olmuş olsaydı bu, çok sevdiğim Yunan şair Yannis Ritsos’un da Türkçeye ‘Riços’ olarak kazandırılması –iyi ki olmamış- gerekirdi bu durumda. Çünkü her ne kadar ince ‘Ç’ olarak tanımlanabilecek ses Türkçede yoksa da, kalın olan bir "Ç" harfi vardı!
Bir diğer konu ise dosyada sık sık tekrarlandığını göreceğiniz Nikos Kazantzakis’in belki de en bilinen, sıkça kullanılan mezar taşındaki cümlesidir. Her yazardan olmasa da –çünkü bazı yazıların yapı taşı o cümle- bir iki yazarımızdan (okur gözü ile bakıldığında, dosya bütünlüğünü korumak ve tekrara düşmemek adına) uygun görecekleri başka bir Kazantzakis cümlesi ile değiştirmelerini rica edebilirdim. Etmedim! Çünkü Kazantzakis’in tüm arayışının varış ‘nokta’sını oluşturur adeta o cümle. Hatta ilkel dürtülerini yenmek için savaşan ve sonsuz bir arayışta olan bu güzel adam için hazırlanan dosyanın bu Şunuş yazısında dahi belki de…
Fakat diğer yandan bu defa benim içimdeki “öteki bir ses” de; eminsin Olga, diyor. Kazantzakis o taşa bakabilecek olsaydı şunu diyecekti:
“Hayır! Hayır! Hayır! Hiçbir zaman tanıma insanın sınırlarını! Sınırları yık! Her ne görüyorsa gözlerin yadsı! Ölsen bile de ki: Yoktur ölüm!”
Ασκητικη / Çileci, Nikos Kazancakis, İstos Yayınları, çeviri Harun Ömer Tarhan.
Bölümler, Türkçe-Yunanca olarak kitaptan olduğu gibi aktarılmıştır. Çevirmenin, -sadece bir bölümünü aktardığım için- bazı kelimelerin yanlarına koyduğu (*) işaretlerini yazıma aktarırken çıkarttım.
Kitabı edinecek her okur için, eserin son sayfalarında, Yunanca kelimelerin Türkçeye aktarımı esnasında izlenen yolu ve seçilen özel kavramları açıklayan bir ‘Sözlükçe’ yer almaktadır.
Mektuplarından ve/veya eserlerinden yararlandığım diğer kısa cümle-çeviriler yine “çift tırnak işareti” içinde belirtmiş olup bana aittir.
Not:
Yazı, 3. Roman Kahramanları Edebiyat Festivali (Nisan 2018) kapsamında, festivalin ikinci gününde Kazantzakis oturumunda sunulmuş aynı zamanda Roman Kahramanları Dergisi Nisan-Haziran 2018, 34. sayısında dosya sunum makalesi olarak yer almıştır. Kaynak belirtmeden kullanılamaz.
Hazırlamış olduğumuz Kazantzakis dosyasında yukarıda da değindim üzere çok güzel, ufuk açıcı, yazara pek çok yönden, farklı pencerelerden yaklaşan nitelikli makaleler yer almaktadır. Dergiyi edinip o güzel emek ustalarının yazılarını okumanız dileği ile...
Yazı, 3. Roman Kahramanları Edebiyat Festivali (Nisan 2018) kapsamında, festivalin ikinci gününde Kazantzakis oturumunda sunulmuş aynı zamanda Roman Kahramanları Dergisi Nisan-Haziran 2018, 34. sayısında dosya sunum makalesi olarak yer almıştır. Kaynak belirtmeden kullanılamaz.
Hazırlamış olduğumuz Kazantzakis dosyasında yukarıda da değindim üzere çok güzel, ufuk açıcı, yazara pek çok yönden, farklı pencerelerden yaklaşan nitelikli makaleler yer almaktadır. Dergiyi edinip o güzel emek ustalarının yazılarını okumanız dileği ile...
O...
Yorumlar
Yorum Gönder