ALFRED STIEGLITZ: "FOTOĞRAF BENİM TUTKUM, GERÇEĞİ ARAYIŞIM, TAKINTIM"


Hands of Georgia O'Keeffe, Alfred Stieglitz, 1920


“Wherever there is light, one can photograph”

Alfred Stielglitz kendi döneminin hatta kuvvetle muhtemel tüm zamanların en etkili amatör fotoğrafçılarından biridir. Tabiri caizse ‘ekmek parasını’ kazanma yolları aramasını gerektirmeyecek özel bir gelire sahip olması kendisinin sanata ve fotoğrafa olan tutkusunu şımartmasına, mükemmelliyetçi ideallerinin peşinden koşmasına hatta “kamera” ile geçimini sağlamaya çalışanları, eleştirebilmesine olanak vermiştir diyebiliriz.

Amerikalıdır. New Jersey’de Alman-Yahudi bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelir ve gençliğini babasının çocuklarına daha iyi bir eğitim sunmak isteği doğrultusunda ailesi ile birlikte göç ettikleri Almanya’da geçirir. Berlin’deki Technische Hochschule’da Makine Mühendisliği okur ve 1884’de kimyager Hermann Vogel’den kimyanın fotoğrafın yaratılmasındaki fonksiyonu ve kullanımı üzerine ders alır, kursa katılır. Böylece kıvılcımını içinde taşıdığı tutkusu süreklilik kazanır. 


1890’da Amerika’ya dönüşünden bir süre sonra The American Amateur Photographer dergisi ve Kamera Notları adı altında Camera Club of New York’ta yazılar yazması ve aynı zamanda edite işleri ile uğraşması etkisini arttırır. Çoğu yazı ona ait olmasına rağmen para almaz. 

Yirmili yaşlarının sonunda Emmeline Obermeyer (Emmy) ile evlenir. Birlikte Avrupa’ya giderler. Bu seyahatler sorunlarından uzaklaşmak ve biraz nefes alıp Stielglitz’e yeni fotoğraf alanları yaratmak adına iyi gelir. Reflections serisinin bir diğer örneği Venetian Canal (1894) böyle seyahatlerinden birinde çekilmiştir. Fransa ve Almanya gezilerinde pek çok ressam ve dönemin ünlü kişisi ile tanışır. 
Venetian Canal,
Alfred Stieglitz, 1894

Kulüp’le arası açıldıktan sonra Photo-Secession’un (resim sanatını fotoğrafta kullanan aralarında ünlü ressamların da bulunduğu bir grup) başlattığı bir serginin küratörlüğünü üstlenir. Bu isim Almanya’da yeni fotoğrafçıların ve Edward Munch ile Henri de Toulouse-Lautrec gibi ressamların Secession’s çatısı altında sergilenen grafik-resimlerini görmesi, içselleştirmesi sonucu ortaya çıkar. Başarısı Camera Work dergisini (1903) yayımlamaya başlamasını sağlar. Pek çok Amerikalı ve Avrupalı fotoğrafçıya yer verir. Edward Steichen ile tanışır. Sonrasında ortak projelere imza attıkları iyi bir dostlukları olur. 

1905 yılında, diğer sanat dallarının yanında-ve onlara eşit ağırlıkta, fotoğrafın da artık sanat olarak kabul edildiği iki galerinin kurucusudur artık. 

Two Towers, New York,
Alfred Stieglitz, 1911
Erken dönem fotoğrafları tek odak noktalı, resme daha yakın ve resim sanatına benzeyen özellikler taşır. Örneğin 1911’deki The Two Towers, New York görüntüyü yumuşatmak ve  kışa çok daha yakın renkler sunmak adına yeşil-siyah mürekkep yardımı ile bir foto-gravür olarak ortaya çıkar. Kar bileşendir ve fotoğrafa yansıyanların ortak birleştireni olduğu gibi resim etkisi verir. 

Reflections, Night, New York,
Alfred Stieglitz, 1898
Daha erken bir fotoğrafına baktığımızda ise doğa olaylarından faydalandığını ve bunların kompozisyonlarını yaratmasında etken olduğunu izleyebiliriz. Reflections, Night, New York ismini verdiği fotoğrafta yağmuru, ıslak zeminde oluşturduğu yansımayı, ağaçların ve ışıkların siluetlerini seçebiliriz. Bu tip seri fotoğrafları tercih etmesinin nedeni ise New York’un New Yorklulara, Paris’in Parislilere göründüğü kadar güzel görünebileceğini anlatma isteğidir diyebiliriz. 


Fifth Avenue, Winter; 22 Şubat 1893’te kar fırtınası altında 3 saat beklememin sonucunda ortaya çıkmıştır. Uygun zamanı bekledim. Ve sabrım kesinlikle ödüllendirildi. Elbette şans da bir faktör çünkü saatlerce bekleyebilir fakat arzu ettiğim sonuca varmam mümkün olmayabilirdi”


A Wet Day on the Boulevard-Paris, Alfred Stieglitz, 1894
Daha sonraları modernizm ve yenilik dürtüsüyle fikrini değiştirir ve fotoğrafın kendi yarattığı bir gücünün olması gerektiği düşüncesiyle, resim etkisinde kalmadan, resme benzetmeye çalışmadan var olması gerektiğini düşünür. Böylece fotoğrafları; daha sivri köşeleri olan, sınırları zorlayan ve geometrik formaların üzerinde oynandığı bir alan yaratır. Ancak Stieglitz’in bu çıkışları, -başlarda- göreceli olarak küçük kalır. 

Fotoğrafçı olarak rolün en büyüğünü kapmasındaki ve tanınmasındaki baş sebep; bir foto-muhabiri sonrasında fotoğraf yazıları yazarı ve aynı konuda dergi editörü olmasıdır.  Gerisi elbette kendi yeteneğine ve ufkunu geniş tutmasına bağlıdır. Kare içinde bir sahnedir fotoğraf onun için ancak olanakları ve gösterdikleri ufuğun ötesindedir, sonsuzdur. 

Hayatının son yıllarında; “Tüm fotoğraflarım kaybolmuş olsalardı ve sadece Steerage ile hatırlanacak olsaydım, bu benim için memnuniyet olurdu” dediği, -the Steerage ismini verdiği- fotoğraf, 1907 yılında gerçekleştirdiği bir gemi yolculuğunun kameraya yansımasıdır. 

The Steerage, Alfred Stieglitz, 1907
SS Kaiser Wilhelm II, dönemin en lüks gemilerden biridir. Stieglitz ve ailesi birinci sınıf yolcular arasında yer almaktadırlar. Yolculuk esnasında, gemiyi keşfe çıkması ile birlikte ikinci sınıf dahi sayılmayan en ucuz biletle yolculuk eden insanların temiz havayı nasıl içlerine çektiklerini görür. Kamarasına döner ve hemen kamerasını alıp güvertenin o bölümüne, deyim yerindeyse sahnesine döner. Çok seveceği o kareyi çeker ve kendine adeta bu fotoğrafın önemini itiraf eder. Sır saklar gibi bir hafta sonrasına kadar bile fotoğrafı basmayı reddeder. Hatta The Steerage’ı dört yıl sonra yayımlar ve o dört yılın üzerine iki yıl daha ekleyerek sergilenmesine ancak karar verir. 

Peki önemi nedir bu fotoğrafın? 


The Steerage, Stieglitz için fotoğrafın merkezini değiştiren karedir diyebiliriz. Eskiden mükemmellik arayışı ile güzel-sanat üretmek adına geliştirdiği şeylerin tümünün daha modernist bir yaklaşıma evrildiği fotoğaf olma özelliğini taşır kişisel hayatında. Mesleğini konuşturur, makine mühendisliğini, yapı piramidini ve bilimi kullanır. Gayet modernist bir yaklaşımla görsel bir kontrast oluşturmuş olduğunu fark eder. 

Kabaca yukarıdakiler ve aşağıdakiler olarak tanımlayabileceğimiz yani gerçek anlamda dönemin sınıf farkını yakalamıştır. The Steerage hem ait olduğu dönemin hem de sonrasının ilerisinde bir fotoğraftır. Mekânsal Dokümanter niteliği taşıyan, daha net tabirle birbirine tezat iki bölüm-eklemli fotoğrafçılığın da bir anlamda ilk örneğini oluşturur. Bunu başarı ile devam ettiren fotoğrafçılar arasında Henry Cartier-Bresson ve Sebastiao Salgado’yu sayabiliriz. 

The Steerage’in dört bölümde incelenmesi halinde:

1.Yürüme yolu/yaya köprüsünün resmi diyagonal ortadan bölmüş olduğunu fark ederiz. Ve aslında vardığı bir çıkış noktası da yoktur. Fonksiyonel değildir. Çünkü dikkat ettiğimizde geminin o bölümünde de demir parmaklıklar vardır ve herhangi bir çıkış sunmamaktadır. Resme hem aydınlığı ile hem de aşağıda belirteceğimiz ögelerle hükmedendir. 

2. Hasır şapka; üst kattaki birinci sınıf yolcularını sembolize etmeye çok açıktır. Hem reel kullanımı hem fotoğrafa verdiği aydınlık bakımından daha başka detaylara da odaklanma ihtiyacımızı besler.  Ve belki de açık rengi olmasa odak noktalarımızdan biri olmaktan çıkabilecekken –en azından ilk etapta- üst katı, ışığı ile aydınlatır.

3. Sağ taraftaki merdiven; resmi bölen ve hiçbir çıkışı olmayan yaya köprüsüne tezat oluşturarak fotoğrafa hareketlilik kazandırmakta aynı zamanda yaya köprüsüne ters metaforik anlam ile iki katı birleştirmektedir.

4. Son olarak dikkat çekici unsur ise yukarı katta çoğu insanın bir grup fotoğrafına hazır, poz verir gibi görünmesine karşın alt katta tamamen doğal, kendi hızında ilerleyen, gündelik bir yaşam görmekteyiz. Bu anlamda anı yakalama girişimi olan fotoğrafın canlı sahnelendiğini hissederiz. Asılı çamaşırlar bile bunu destekleyecek niteliktedir. 

Konumuza döndüğümüzde; süregelen yıllarda artık tamamen farklı bir bakış açısı ile 1917’ye kadar çeşitli galeriler, sanatçılar ve fotoğrafçılarla farklı projeler üretmeye devam eder Stieglitz. 

Tam da bu noktada Alfred bir ressamın çizimlerinden çok etkilenir.

Öyle ki sanatçının kendisi ile herhangi bir ön görüşmede bulunmadan eserlerini galerisinde sergiler. Bu sanatçı farklı ve kendine has üslubu ile genç Georgia O’Keeffe’dir. Georgia kendisine nezaketen de olsa sorulmamasına haklı bir alınganlık gösterir ve ikili arasında tartışmalı yazışmalar başlar. Tanışırlar. Georgia’nın resimleri sergilenmeye devam eder ve aralarında önce iş, sonra da aşkla yeni bir hayata adım atarlar. Georgia, Alfred’in kendisine çalışabileceği bir ofis ayarlama sözü ile New York’a taşınır. 

Georgia O’Keeffe,
Albert Stieglitz, 1918
Alfred çocukluğundan beri bulacağına inandığı ruh ikizini ve fotoğraf sanatını daha da yükseğe taşıyabileceği ilham kaynağını bulmuştur. Georgia’nın 1918’den !925’e kadar sayısız fotoğrafını çeker. Nü resimlerden, bedeninin sadece bir kısmına veya çok küçük parçasına odaklı pek çok fotoğraf... (350’den fazla olduğu söylenir). 

Özellikle de ellerini çekmeyi sever. Elleri bir objede, kendi üzerinde, boynunda, saçında olmak üzere yüzlerce fotoğraf... Hepsi tutkularının, aşklarının kanıtıdır Alfred için. Fakat modelinde –ve sevdiği kadında- daha çok kendisinin görmek istediği, kendi yönlendirmeleriyle oluşan fotoğraflardır bunlar. Buna uyum sağlayan Georgia’dır. Georgia ile çalıştığı pek çok fotoğraf vardır ancak sergilerinde eşinin ve modelinin adını özel bir vurgu ile belirtmez.  İlk eşinden ayrılma süreci uzun sürer fakat tamamlandığında sadece yakın çevrelerinin katıldığı basit bir törenle evlenirler.



A Portrait, Hands with thimble,
Georgia O'Keeffe, Alfred Stieglitz, 1920
İlk yıllar çok güzel geçse de birbirlerinin ilham kaynağı olarak ayrı ayrı ve birlikte pek çok esere imza atsalar da gerek ayrı şehir ve ülkelerden aldıkları sergi çağrıları gerekse çalışabilmek için yalnızlığı seçmeleri ara ara onları birbirinden uzaklaştırır. Bir dönem Stieglitz, Dorothy Norman adında galerisini sürekli ziyaret eden gönüllülerden bir kadınla yakınlaşır. 


Bu esnada O’Keeffe yurtdışı bağlantılarını kullanarak çeşitli sergilere katılmayı uzaklaşmayı seçer. Yakın arkadaşları bu bir kaçış mı, görmezden gelme mi yoksa ilişkilerinde bir şeyleri korumak adına seçilmiş bir yol mu karar veremediklerini söylerler. New Mexico’ya gider. Stieglitz Dorothy Norman’ın peş peşe fotoğraflarını çekmeye devam eder ve bu yakınlaşma birlikte olmaya başlamaları ile sonuçlanır. Sonrasında bu ilgi ve birliktelik bitse de Alfred Dorothy’yi model olarak kullanmayı sürdürür. 

Georgia 1946 yani Stieglitz’in ölümüne kadar da çoğunlukla uzakta kalır. 1938’de ilk kalp krizini geçirir Alfred. Bu ataklar onu her defasında daha da güçsüzleştirirler. Ataklar belli fakat her defasında zorlaşan aralıklarla devam ederler. Galerinin yönetimini ise, Norman’a verir. Georgia ülkenin güney-batısındaki evlerinde kalmayı tercih edecektir bu durumda. 

1946’da beyin kanaması geçirir, komaya girer ve hastaneye kaldırılır. Ölmeden önce son saatinde ve öldüğünde yanında Georgia vardır. Vasiyeti üzerine cenazesi çok yalın ve sadece çok yakınlarının katıldığı bir törenle kaldırılır. Külleri yine vasiyeti gereği çokça sevdiği ve vakit geçirdiği yazlık evlerinin olduğu George Gölü’ne götürülür. Tıpkı The Steerage’de görüp kamerasına sarılmasını sağlayan ucuz bilet insanları gibi “rüzgârı duyabileceği” yerde olmaktır isteği… 

Georgia törenin bir gün sonrasında galeriyi devralır. 2,500’ün üzerinde fotoğrafı –kendi modellik ettiği fotoğrafları dahil olmak suretiyle- ayırır. Sınıflandırır. Eşinin adına sergiler düzenler ve bir süre sonra onları National Gallery of Art’a bağışlar. Daha sonraları satışa sunulanlar arasında elbette en çok değer gören ve O’Keeffe fotoğrafları olur. 

Alfred Stieglitz,
son yıllarında son galerisi ve çalışma yeri
The American Place ‘de.
Alfred Stieglitz 19.yy’ın değişime açık, aslında hiçbir sanat dalını sanat olarak kabul etmeyen ve bu bağlamda herhangi birinin bile eğitim almış birinden çok daha başarılı ve içine ruh katabilecek bir sanat eseri ortaya koyabileceğini savunan; bunu yazıları, çektiği fotoğraflar, yaptığı kritiklerle çatlak bulabildiği her ortamda dile getiren, eyleme dönüştüren; belki de bu yüzden buraya sığdırmamın imkan veremediği kadar çok sanat, sanat eseri, genç yetenek ve halka açabileceği kadar fazla galeri ve projeye imza atan; kendisinin de bir amatör olduğunu her defasında vurgulayarak, ruhunu teknikle birleştirebilen başta belirttiğim gibi döneminin hatta belki de tüm zamanların yetenekli ve modernist fotoğrafçılarından biridir. 

"Sonuç olarak, yapılan ve yapılacak olan neredeyse tüm büyük işler fotoğrafın peşinden aşk ile, severek koşanlara aittir, finansal sebeplerle bu işe girişenlerin değil. Ve bunu söylerken sadece fotoğrafçıdan bahsetmiyorum, fotoğraf için yaratılabilen her alandaki işten bahsediyorum.

Bu yüzden amatör sözcüğünün karşılığı da aşk için çalışan anlamına gelir." 

O.../ 

Kaynakça:
Photography, The Definitive Visual History, TomAng
Alfred Stieglitz: Camera Work: A Pictorial Guide, Dover Art Collections
Bu yazı Roman Kahramanları edebiyat dergisi web sitesinden (2017) yayımlanmıştır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar